Metaverse, Queer ve Dijital Kültür Üzerine Diyaloglar

İlker Cihan Biner, Atakan Yorulmaz ile toplumsal cinsiyet ile avatarlar arasındaki ilişkilerden Antik Yunan’dan bugüne teknolojik bakışları etkileyen meseleleri odağına alan bir söyleşi gerçekleştirdi.

Atakan Yorulmaz queer, dijital kültür ve psikanaliz alanlarında akademik faaliyetler yürütmekle beraber ufuk açıcı çalışmalara imza atmakta. Bu tür mevzulara dair de Lacancı psikanalizin dinamikleriyle derin sahalara dalmaktan geri adım atmıyor. Örneğin; toplumsal cinsiyet ile avatarlar arasındaki ilişkiler, Antik Yunan’dan bugüne teknolojik bakışları etkileyen meseleler akademisyenin odağında yer alıyor.

Atakan Yorulmaz’a çalışmaları ile bağlantılı hem dijital kültür hem de Metaverse’e dair sorular sordum.

Arşivlik bir röportaj ortaya çıktı.

Lafı uzatmadan söyleşiye bağlanalım.

Metaverse’ün fiziksel dünyalarımızla dolaşık olduğu bir gerçek. ‘Teknolojik Ütopya: Metaverse’e Yönelik Aktarımlar ve İmkânlar’ adlı makalenizde bunu özellikle vurguluyorsunuz. Peki toplumsal cinsiyet meselesi Metaverse’ün neresinde duruyor?

Metaverse henüz yeni bir alan, emekleyen bir bebek gibi kendi gelişimini sürdürüyor. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet meselesi başta olmak üzere diğer alanlarla etkileşimi hakkında şimdiden kesin bir şeyler söylemek zor. Ancak belli başlı durumlar bize gelecekte neler olabileceğine dair birkaç fikir veriyor. Bunlardan birisi de Metaverse’ün toplumsal cinsiyet meselesiyle ilgili neler yapabileceği ile ilgili.

Metaverse başta olmak üzere dijital varoluşlarla, dijital kültürlerle ilgili yaptığım çalışmalar dijital olanın psikanaliz ve queer ile birlikte kesişimini oluşturuyor. Örneğin bahsettiğin makalemde aktardığım belli başlı durumlar, kesişimsellikler bir hayli dikkat çekici, bunları anlatmak istiyorum.

Neal Stephenson “Snow Crash” romanında Metaverse’den bahsettiğinde sıkça “genişleyen bir evren”, “ulaşabileceği bir sınır yok” gibi ifadeler kullanıyor. Stephenson’ın kullandığı ifade ise bize Metaverse’ün hem tasarım açısından hem de alan ve kullanıcı ilişkisi bakımından akışkanlığı, sabitlenemezliği vurguluyor. Dolayısıyla günümüzde teknik olarak işleyişine baktığımızda, bu akışkanlığı görüyoruz, deneyimliyoruz. Web3’ün mantığı zaten merkeziyetsizlik üzerine olduğu için bu akışkanlık, sabitlenemezlik içerisinde Metaverse’deki alanlarımızı, avatarlarımızı sınırsız kombinasyonlarla oluşturabiliyoruz. Kendimizi iyi hissettiren avatarlar oluşturup, iletişimde ve etkileşimde bulunuyoruz. Örneğin kendimize benzer avatar oluşturarak iyi hissediyoruz ya da tamamen farklı bir görünümde, hatta insan olmayan yaratığa benzer bir avatar oluşturarak aktarımda bulunuyoruz.

Bu avatarlar en az bir olmak üzere kendi gerçekliğimizden, yani meatspace dediğimiz alandan bir iz taşımaktadır. Çünkü Meatspace ile Metaverse birbirleriyle çok iç içe bir işleyişe sahiptir, keza Metaverse içerisinde de dünyalar birbiriyle bağlantılıdır. Yani biz Metaverse’de çeşitli biçimlerin bir araya gelmesini görüyoruz, Meatspace ile ilişkisi de gerçekliğimiz ve sanallığımızı bir araya getirmesi.

Bir ilişki bizim biricikliğimizi de vurgulayan bir deneyim. Dolayısıyla bu deneyimin içerisinde bir toplumsal cinsiyet(gender) aktarımı da olacak, çünkü Metaverse çeşitliliğin bir araya geldiği bir sınırsızlığın toplamı, bir yeni etkileşim alanı.

Bir yandan da Metaverse, psikanaliz ve queer’in vurguladığı ‘cinsel olan’ın (sex) alanı çünkü bu biricikliğimiz kendi cinsiyetlenmemizle ilgili durumları da değiştirme potansiyeline sahip.

Atakan Yorulmaz

Queerlerin Metaverse ile ilişkisi ve ‘Proteus etkisi’ arasında ne gibi bağlantılar kurulabilir?

Demin aktardıklarımın devamı niteliğinde olacak bu sorunun cevabı. Hem toplumsal cinsiyet alanındaki bir deneyimden hem de cinsel olan bir deneyimden bahsediyorsak eğer demek ki gerçek hayatta takındığımız suretlerden, görünümlerden farklı bir işleyişe de sahip olabileceğiz. Ben buna anonimliğin gerçekliği diyorum. Çünkü daha güvenli bir alan olarak aktarılan Metaverse’de istediğimiz biçimde olmak, istediğimiz gibi davranabilmek, VR ve AR’lar aracılığıyla etkileşime girmek, özellikle de bunu bakış üzerinden yapmak ve teknolojik cihazlar aracılığıyla hayatımıza yeni bir işleyişi dahil etmek, yeni bir deneyime kapı araladığı için Meatspace dediğimiz gerçek yaşamda takındığımız ve rahatsız olduğumuz suretler yerine daha kendimizi iyi hissettiğimiz suretlerle Metaverse’de varolabiliriz. Metaverse eğer tahmin ettiğim gibi bir dönüşüm geçirirse, -ki Metaverse’e yönelik çalışmalar da bu deneyimin herkese ulaşılabilir olması gerektiği yönünde- yani mobil uygulamalar gibi basit erişilebilir bir düzeye gelirse eğer, birçok dezavantajlı varoluşlara yeni bir imkânlar dünyası sunabilir.

Tasarımsal alanlar yaratmaktan avatar oluşturmaya, konserlerden alışveriş yapmaya kadar birçok durumu içinde barındıran Metaverse, ekonomik ve sosyal olarak gelecekte daha iyi bir fırsat yaratacaktır. Öyle ki, Metaverse’nin teknik özelliklerinin ardından en çok araştırılan konuların başında sosyallik durumu geliyor, özellikle de avatar oluşturma ve kullanıcı deneyimleri üzerine araştırmalar… Bu araştırmalarda dijital varoluş biçimi olarak avatarlar, istenilen bir özellikle bir dijital iz olarak Metaverse’de yer alıyor. Bir avatar tasarlamak, bir kimlik yaratmak ve onu güncellemek, bir harekette, eylemde bulunmak bu izi anlamlı kılan bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Anlamlı çünkü bu alan ve avatar tasarımı kullanıcının elinde ve akışkan bir halde. Metaverse’de avatarın görünüşünden neler giyeceğine, kimlerle etkileşime gireceğinden hangi tasarım alanında bulunacağına kadar birçok durum dijital öznenin seçimine kalmış durumda. Bu durum bana göre basit bir işleyişten radikal bir dönüşüme kadar gidebilecek bir süreç. Bu nedenle makalemde queer ile birlikte Proteus etkisini ele aldım. Çünkü bu işleyiş bize queer eylemselliğini anımsatıyor. Sorgulamayı, sabitsizliği, güncelliği ve dönüşümü temel alan queer eylemsellik, dijital bir tasarım içerisinde bulunan kişi için normatif bir durum değildir.

Dijitalin en temel meselesi olan kodlama bile sabit ve normatif değilken, Metaverse’de normatif ve sabit durumları görmek gerçekleşmesi çok zor bir durum gibi görünüyor.

Proteus etkisine gelirsek… Proteus’un kökeninde Protean yatar, yani değişim ve çok yönlülük. Bu kavramı kendi derslerimde ve çalışmalarımda aktarmayı çok seviyorum, çünkü bu kavram bir etki olarak psikoloji, psikanaliz ve felsefede kullanıldığı kadar biyoloji ya da genel anlamda tıp bilimlerinde de kullanılan bir terim ve özellikle queer biyoloji ile ilgilenenler bu kavrama sıkça atıf yapar. Proteus/Protean ya mitoloji ve felsefede sürekli değişim halinde olan dönüşüm geçiren bir tanrıdır ya da sürekli akış içinde olan, değişim geçiren bir bakteri türü olarak karşımıza çıkar. Metaverse’de benim ele aldığım biçimi ise, bunu hem dijital alanda hem de gerçek hayatta bu kavramın düşünülmesi gerekliliğinden gelir. Çünkü Metaverse’de kendisini iyi hissedecek bir işleyişte bulunan kişinin, gerçek hayatta da bunu sürdürme arzusunu yaşayabilir. Tabi ben bu işleyişi psikolojinin Proteus Etkisi okumasındaki kalıp yargılar meselesi üzerinden değil başka bir daha öznel bir durumdan ele alarak işliyorum. Yani Metaverse’deki işleyişi kendi gerçek hayatına da uyarlayabilme potansiyeline.

 CIDA International 2022 Sempozyumu’ndan  (3ʳᵈ Communication in the Digital Age Symposium) 

Psikanaliz üzerine önemli çalışmalarınız var. Dijital özne, queer ve arzu meselesini iç içe değerlendirebilir miyiz?

Şu soruyu sorarak başlamak istiyorum: Arzunun kendisi queer değil midir?

Arzunun kendisi queer bir işleyişe tabidir, çünkü ne için olduğunu, neye doğru olduğunu, kime yönelik olduğunu, nasıl bir işleyişte bulunduğunu bilmiyoruz, bilemiyoruz da. Psikanalize göre, arzunun bitimi ölümle eşdeğer bir meseledir. İşte bu ölümle eşdeğerlilik olma durumu yüzünden ona doğru yöneliyoruz, ancak bu yönelme ona ulaşamamak üzerine. Dijital dünyaya baktığımızda da sürekli bir dönüşüm, değişim içinde bulunmamız, Öteki’ne dair “Beni görün” işleyişinde bulunmamız bir diyalektiği oluşturuyor: Motor gücün arzu olduğu bir tanınma diyalektiği. Bu diyalektik içerisinde “Öteki’nin gözünde acaba nasılım” sorusu genellikle dijitalde bizleri belirleyen bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Peki bu bir queer soru mudur? Aslında bir bakıma bu soru bir queer sorudur ancak cevabı de her ana göre değiştiği için queerdir. Öteki beni dijital alanda her zaman aynı bakışla, etkileşimle görmez dolayısıyla ben hem kendime yönelik hem de ona yönelik bir sorgulama içindeyimdir. Queer arzu tam da bu noktada düşünülebilir. Bu sorgulama kimin içindir? Muhtemelen herkes için. Herkesin olduğu bir sorgulamada arzunun queer bir işleyiş olduğunu göremez miyiz? Facebook’ta, Instagram’da, Twitter’da, mobil arkadaşlık uygulamalarında olmadığımız kişi gibi davranmak ya da olduğumuz gibi davranmak, etkileşim halinde bulunmak, etkileşime göre konum almak sonra bundan iyi ya da kötü hissedip ayrılmak, kendimizi ve Öteki’ni sorgulamaya gitmek, yeni bir işleyiş yaratmak; gerçek hayattan dijitale kadar olan bu işleyişte arzu queer olmayacak da ne olacak?

Sanırım psikanalizi bu kadar sevmemin nedenlerinden birisi de bu. Onun en temel meselesi cinsel olan ve tüm hareketimiz ona doğru; psikanaliz “tuhaf” bir mesele.

NFT’nin kolektif hafızaya ilişkin olduğu çokça tartışıldı. Bugün queer sanatçıları ya da eserleri oralara da aktığını görüyoruz. Teknolojik gelişmeleri radikal başkalıklara dönüştürme noktasında fikirlerinizi bizlerle paylaşır mısınız?

Bu beni çok etkileyen ve sürekli soru üretmeme neden olan konuların başında geliyor. Örneğin yakın bir zamanda performans sanatçısı Marina Abramovic 2001 yılında gerçekleştirdiği ‘The Hero’ performansını NFT’ye dönüştürdü ve büyük yankı uyandırdı. Özellikle bu duruma ilişkin Abramovic’in ‘The Hero’yu 2001 yılında kimsenin akıllı telefonu yokken ve sosyal medya ortada yokken çektim. 20 yıl sonra yaşadığımız bu dünyada, bu eski işimi yeni bir medyumla nasıl yeniden ifade edebileceğimi düşündüm. Kendime ‘The Hero’ yu yaratırken henüz dünyada bile olmayan yeni nesille nasıl iletişim kurabileceğimi sordum. Sanat yaparken geleceği de düşünmeniz gerekir. ‘Sanat geleceğe bakmalıdır’ sözleri beni bu alanla ilgili daha çok araştırmama neden oldu. Bu açıklamayı yaptığında ‘Rhythm 0’ performansıyla ilgili yazdığım makaleyi tamamlamıştım. Açıklamayı okuduktan sonra bu performans da NFT’ye nasıl aktarılabilir ve nasıl bir etki yaratabilir diye uzun uzun düşündüm. Ardından ‘Sanat geleceğe bakmalıdır’ sözü gözüme daha dikkatli gelmeye başladı ve bu gelecekte sanat için bir değişim, dönüşüm mecburiyeti olması gerektiğini anladım. Ama bu değişime şimdiden bir radikallik atfetmek sorun teşkil edebilir.

Metaverse üzerine çalışmalarınız devam edecek mi?

Evet, devam edecek. Yurt dışında bir üniversiteden doktora için ön kabul aldım ve metaverse üzerine yazdığım tez önerimi gönderdim. Tez danışmanım konumu çok beğendi ve bu çalışma için heyecan duyduğunu belirtti. Bu olay 2022’de en çok sevindiğim olaydır. Bir sorun çıkmazsa, doktoramı dijital alandaki psikanaliz ve queer kesişimselliği ile ilgili yapacağım. Bunun haricinde Metaverse’ün geleceği ve Metaverse’de meta-düşlem ilişkisi üzerine iki ayrı makale yazdım. 2023 yılında bu iki makale ile birlikte, Metaverse üzerine yazdığım 3 kitap bölümü de yayınlanacak. Kısaca 2023 yılı benim için Metaverse, psikanaliz ve queer ile kafayı bozduğum bir yıl olacak.

İlker Cihan Biner

Önceki

Spor, Güzel Sanatlar ve Veri Biliminin Şaşırtıcı Birleşimi

Sonraki

Yapay Zeka Meta Evreni Kurtarabilir mi?

Related Posts
Devamını Oku

Kreatif Dünyada Bir Mimar: Ceren Arslan

Esin Hamamcı, dijital sanatçı ve Kelly Wearstler Stüdyosu'nda konsept tasarımcısı olan, Archdaily Görselleştirme Ödülü'nü kazanan mimari tasarımcı Ceren Arslan ile konuştu.
Devamını Oku

Benlik Tasarımı, Dijital Sanatın Etkileri

İlker Cihan Biner, bu ay köşesine Süleyman Yılmaz'ı konuk ediyor. Kendisiyle dijital sanatın getirdikleri, malzeme ve estetik ilişkisi, dijital sanatın seyri, sanat tarihi ile NFT ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Total
0
Share