Yapay Zekâ, NFT, Sanat Tarihi İlişkilenmelerine Dair Düşünceler…

İlker Cihan Biner, söyleşi serisine küratör, sanat yazarı Sinan Eren Erk’le devam ediyor. Erk’le, dijital sanat, NFT’ye dair yeni olgular, yapay zekâ, yeni medya ve sanat tarihi ilişkisi üzerinde duruyor.

İlker Cihan Biner

Küratör, sanat yazarı Sinan Eren Erk’e soruları hazırlarken iki şeye özen gösterdim. İlki, dijital sanat ve NFT’ye dair olgulardan hareket etmek. İkincisi bir küratör ve sanat yazarının hayal gücüne yönelik de bazı şeyler hazırlamak.

Sonunda bu konulara her açıdan bakabildiğimiz, çok boyutlu ve gündemi takip eden aynı zamanda arşivlik bir röportaj ortaya çıktı. Öyle ki Sinan Eren Erk eleştirel perspektifini meselelere doğrudan yöneltti. Bu da yazarın cesurca fikirlerini belirtmesiyle ilişkili. Ayrıca NFT-sanat tarihi bağlantılarından yapay zekâya varana değin demokratik yanıtlarla karşı karşıyayız denilebilir.

Lafı uzatmadan söyleşiye bağlanalım.

Yeni medya sanatı ifadesinden ne anlamalıyız? Başka bir şekilde soracak olursam, sanat yazarı ve küratör olarak siz bu ifadeyi nasıl açıklarsınız?

Yeni medya sanatı tanımlaması, kuramsal ve göstergesel perspektiften baktığımda, bana göre tıpkı çağdaş sanat gibi genel, yoruma açık ve biraz muğlak bir kavram. Latincede “orta” anlamını taşıyan medyum (medium) kelimesinin çoğul hali olan ve bugün genellikle basınla ilişkilendirdiğimiz medya (media), aslında “mecra”, “yol”, “ara”, “aracı” anlamlarını taşıyor. Buradan hareketle sanat alanında yeni medya tanımının “yeni bir ifade / düşünme biçimi” ortaya koyan her şey anlamına geldiği sonucuna varılabilir. Böylece teknik ya da algısal açıdan dönemine göre yeni, ileriye dönük, avangart sayılabilecek her türlü ifade yönteminin yeni medya sanatı içinde değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Öyle ki, eğer mağara duvarlarındaki çizimleri birer sanat eseri olarak değerlendirirsek, ilk mağara resimleri de kendi dönemleri için birer yeni medya sanatı örneğiydi. Belki ileride, bugün yeni medya sanatı içinde değerlendirdiğimiz şeyleri de başka bir kategori içine koyacağız. Kısacası, yeni medya sanatı olarak adlandırdığımız şey, bana göre içinde yaşanan döneme göre değişecek, yeni tanımlara kavuşacak akışkan ve göreceli bir kavram. Bunun yanında, günümüzde çoğunlukla ekonomik parametrelerin güdümünde kurumsallaşan, çerçevesi çok daha net bir biçimde çizilmiş, bir sektör oluşturmak ya da sanat eserini metalaştırmak gibi pratik nedenlerle ortaya çıktığını düşündüğüm bir başka tanım da var.

Genele hitap eden bu tanım günümüzde, yapay zekâ, dijital teknolojiler, algoritmalar ve blok zincir gibi giderek popülerleşen bazı kavramların ekseninde şekilleniyor. Kavrama dair eleştirimin de temelini bu bakış oluşturuyor. Çünkü yeni medya sanatı kavramını sadece günümüze ait ve dijitalleşmeyle bağlantılı olarak düşünmek bence algıyı dar bir kapsama hapseden bir miyopluk türü. Sanatın felsefeyle ve bilimle olan bağını zayıflatan, sırtını sadece bir tür dijital zanaatkârlığa yaslayan hatta yalnızca sansasyon üretmek amacıyla bu bağı tümden koparan tek boyutlu bu bakışın yeni medya kavramına çoktan zarar vermeye, onu sadece heyecan ve hazdan beslenen finansal bir uğraşa indirgemeye başladığına inanıyorum.

Dolayısıyla bugün ifade ettiği şeyi tanımlamak adına yeni medya sanatı kavramı yerine kendi adıma “yazlım temelli veya teknolojik / dijital sanat” gibi bir ifadeyi daha doğru buluyorum. Kim bilir belki yakın bir gelecekte kendi tanımını yapay zekâ ile kendisinin belirleyeceği bir kavramdan söz ediyoruzdur.

Sinan Eren Erk
(Fotoğraf: Emre Tarduş)

Nftify’da her söyleşi yaptığım insana soruyorum, size de sormak isterim; NFT sanat tarihinde bir kırılma yarattı mı?

Evet, her yenilik gibi NFT de sanat tarihine daha şimdiden bir iz bıraktı. Fakat bence bu konuda asıl tartışılması gereken şey, NFT’nin bir etki yaratıp yaratmadığındansa bu etkinin ne olduğu. Bunu yanıtlayabilmek için ise bence bu kavramın ne kadar anlaşıldığına bakmak gerekiyor.

Her şeyden önce bunun bir sanat mecrası olup olmadığı sorusunun hâlâ tüm çevrelerce akılcı bir tartışma zemini yaratabilecek düzeyde yanıtlanamadığını düşünüyorum. Bu durum insanların hangi alanlarda çalıştığı, öğrenim seviyesi, dijital teknolojilerle ne kadar ilgili olduğu, kişisel alışkanlıkları, yaşları ve sanatla ilişkileri gibi birçok şeye bağlı. Yeni nesil dijital teknolojilerin yaygınlaşması henüz yeni bir süreç olduğu için NFT gibi soyut yapıların çoğunlukla bu teknolojilere aşina, hatta onları kullanan genç nesil tarafından daha iyi kavrandığı sonucuna çıkılabilir. Dijital teknolojiler geliştikçe ve daha çok insana yayıldıkça, aslında yaşanan kırılmanın gerçek etkilerini de daha iyi göreceğiz. NFT de bu kırılmayı yaratan bileşenlerden biri.

Öte yandan ilk andaki şaşkınlık ve hayranlığın finansal bir çıkar sağlamak amacıyla fırsatçı bir bakışla yönetildiğini düşünüyorum.

NFT’nin medyada bir anda popülerleştiği ilk dönemlerde, bunun başlı başına bir sanat mecrası gibi “pazarlanması”, ekonomi ve sanat arasındaki bağın doğası hakkında bence çok önemli ipuçları taşıyordu. Pandemi döneminde çökmesinden veya ağır bir yara almasından korkulan küresel sanat ekonomisinin kısa sürede temel çarklarından birine dönüşen NFT piyasasının hızlı düşüşünde işte bu yanılgının payı vardı. Günümüzde hem pandemi kısıtlamalarının sonlanması hem de bu mecranın ne olduğu kadar ne olmadığının da anlaşılmasıyla süreç kendi hızında ilerlemeye başladı. NFT, artık astronomik fiyatlarla yatırımcı çeken bir piyasadan, teknolojik olanakları içinde yeni ifade biçimlerine, bu mecranın teknik özelliklerini kullanan sanat eserlerine zemin hazırlayan, eser alışverişinin takibinin daha iyi yapılabildiği, teliflerin ve el değiştirmelerle oluşan ikincil teliflerin görece şeffaf bir biçimde bölüşülebildiği bir yapıya evriliyor. Bu ilk bölümüyle sanat ikinci bölümüyle de ekonomi tarihi için önemli hem de ileride üzerinde daha da çok çalışılacağına inandığım bir değişim demek.

Yapay zekâ bir sanat yazarı olsaydı onunla neleri tartışmak isterdiniz?

Yapay zekâ yazılımlarının bilgiyi nasıl işlediği ve “yorumladığı” ilgimi uzun süredir çeken konulardan biri. Makina öğrenmesi olarak adlandırılan bir dizi arşiv, sınıflandırma ve ilişkilendirme yönteminin günümüzde artık yazılımların ilk hallerinden, saf insan yapısı olarak kurgulanan biçimlerinden uzaklaşarak, kendi kendini şekillendiren kod bloklarına dönüşmesinin, yaşadığımız zamanı anlamak için bize önemli ipuçları verdiğini düşünüyorum. Elbette bunun bir uzantısı da sanatı yorumlama biçimlerinde kendini gösteriyor.

Bu nedenle bir süredir başta ChatGPT olmak üzere, dil üzerine odaklanan farklı yapay zekâ modelleriyle sanat üzerine yazışıyor, onların hangi bilgileri nelerle eşleştirdiğini gözlemliyorum. Bu tıpkı IBM’in 1990’larda dünya şampiyonu Garry Kasparov’un karşısına çıkardığı Deep Blue adlı makinayla satranç oynamasına benziyor. Ancak burada bir üstünlük elde etme çabası yok tabii. Farklı yazılımları farklı cihazlarda ve günün farklı zamanlarında kullanıyorum. Her birinin davranış modelleri arasındaki farklılık da böylece ortaya çıkıyor. Belki onların geliştirilmekte olan birer yazılım olduğunu bilmesem bazı anlarda kanlı canlı insanlarla konuştuğumu düşündürdükleri de oluyor. Bu da beni farklı şekilde düşünmeye itiyor.

Dolayısıyla bu iki tarafın da birbirini şekillendirdiği ve güncellediği, neredeyse felsefi diyebileceğimiz eleştirel bir süreç haline geliyor. Hatta kimi zaman küratörlüğünü üstlendiğim sergiler hakkında yapay zekânın “fikrini alıyor”, ona yazdıklarımı veya konuştuklarımı ileterek “eleştirmesini” istiyorum. Görünen o ki, kendimden ve fikrine güvendiğim insanlardan sonra bu konulardaki en yapıcı diyaloglara yapay zekâ uygulamalarıyla çıkacağım.

Sinan Eren Erk
(Fotoğraf: Emre Tarduş)

Küratörlüğünü yaptığınız “Seçici İletken” serginiz nasıl geçti? Yine dijital çalışmaların ağırlıkta olduğu bir sergi fikriniz var mı?

“Seçici İletken” kendi adına önemli bir adım atabildiğine inandığım bir sergi oldu. Biyolojik evrimdeki seçici geçirgenlik kavramı ile bugün dijital teknolojilerin ortaya çıkmasını sağlayan donanımların (hardware) temelindeki yarı iletkenlerin adlarının birleşimiyle ortaya çıkan sergi başlığı aslında kendi başına oldukça kapsamlı bir içeriği ifade ediyor. Türkiye’den dijital / teknolojik sanat ve yeni medya alanında üretilmiş eserlerin oluşturduğu dünyanın bir kesitini almayı başardığını düşünüyorum. Fişekhane içindeki Cocoon ve hamam alanlarına yayılan sergideki tüm çalışmalar 2022 yılı içinde üretilen eserlerden oluşuyordu. “Seçici İletken”, açık kaldığı yaklaşık 3 aylık süre içinde, video, heykel, simülasyon, ses, 3 boyutlu modelleme, artırılmış gerçeklik ve NFT sistemi için özel olarak üretilmiş algoritma tabanlı işler gibi bir yaklaşım çeşitliliğine ev sahipliği yaptı.

Contemporary Istanbul Vakfı tarafından gerçekleştirilen serginin küratöryel alt yapısını oluştururken, eserlerine yer verdiğimiz ve yaptığı işleri takip ettiğim sanatçıların görüşleri benim için çok önemliydi. Hem serginin mimari yapısı hem de eserlerin birbirleri arasında kuracağı diyaloğu tasarlarken, yeri geldiğinde küratör gibi düşünmeye ara vererek bir sanatçı bazen de bir izleyici gibi düşünmeye çalıştım. Serginin yaratıcı direktörü Arda Yalkın’ın da bu süreçte büyük katkıları oldu.

Bir serginin içinde bulunduğu mekân ve mimariyle olan bağlantısını küratörlüğün önemli dayanak noktalarından biri olarak görüyorum. Bu nedenle tamamen boş bir alan olan Cocoon’un içinde, serginin ve küratöryel çerçevenin gereksinimine uygun şekilde bir deneyim alanı oluşturmak, ses ile ışığı, ekranların, projeksiyon cihazlarının ve hoparlörlerin sıkça kullanıldığı eserlere yer veren bu sergide izleyicinin deneyimine katkıda bulunacak şekilde ayarlamak gerekiyordu.

Sanırım küratöryel çerçevenin ardından, eserlerin kendi aralarındaki diyalogla beraber en çok kafa yorduğum şey bu deneyimi tasarlamak oldu. Bunun yanında, Fişekhane içindeki hamamı kullanmak, oradaki benzersiz akustiği ve mimariyi sergiye dahil edebilmek benim için çok değerli bir tecrübeydi.

Bilgisayarla 1990’ların ortalarında tanıştığım ilk zamanlardan itibaren, bu teknolojinin donanım ve yazılım kısımlarına karşı bir merak geliştirdim. Daha sonrasında bu yazılımın teknolojisine dair kendi çapımda denemelere ve ardından, özellikle lise yıllarımda ve sonrasındaki küratörlük öğrenimim sırasında, sanat ile teknoloji / yazılım bağlantısının hem kuramsal, algısal hem de pratik yönlerine ilgi duymaya başladım. Yaklaşık 13 sene önce tamamını kodladığım bir video oyunum, bu alanda bazı başka denemelerim, illüstrasyon, video ve müzik alanında yaptığım ama pek kimseyle paylaşmadığım işlerim var. Dijital teknolojiler ekseninde düşünmek bu nedenle benim için yeni olmadığı gibi bu serginin de ileride başka şeylere dönüşecek fikirlerin, belki yeni sergilerin ve farklı mecralardaki üretimlerin bir adımı olduğunu biliyorum.

“Sanat Dedikleri Tuhaf Şey”* adlı podcastinizde NFT ve Metaverse’e yer verseniz nasıl bir konsept hazırlardınız?

Sanat üzerine bağımsız bir podcast yayını olarak iki yıl önce başladığım “Sanat Dedikleri Tuhaf Şey”, önceleri aklımdakileri çevremle paylaşabilmek amacını taşıyordu. Sonrasında, sanat alanındaki farklı profesyonelleri konuk aldıkça yayın da kendi sözünü söylemeye ve beni yönlendirmeye başladı. Çoğunluğu sergiler üzerine, sanatçılar, küratörler, belgeselciler, yazarlar vb. alanlardaki insanlarla yaptığım eleştirel konuşmaların dışında, eleştirinin ne olduğu, bir serginin neden yapıldığı veya örneğin savaşların sanatı nasıl şekillendirdiğine dair hazırladığım bazı dosya konuları da bu seride yer alıyor. Konuklarıma sadece kendi merak ettiklerimi değil aynı zamanda bir sanat izleyicisinin merak edebileceğini düşündüğüm veya bizzat onların bana ilettiği soruları yönlendirmeye, böylece hem bir arşiv oluşturmayı hem de bağımsız eleştiri kültürüne katkıda bulunmayı amaçlıyorum. Spotify, Apple Podcasts ve Google Podcasts üzerinden yayınlanan, her biri onar bölümden dört sezon geride kaldı ve beşinci sezon yakın zamanda başlayacak. Merak edenler “Sanat Dedikleri Tuhaf Şey”i Instagram ve Twitter üzerinden de takip edebilir.

NFT ve metaverse ise, yeni medya sanatı, dijital / teknolojik sanat eserleri gibi beşinci sezon için yer vermeyi düşündüğüm konuların arasında. Fakat bu konuların hem izleyici hem de sanatçı, koleksiyoner, eleştirmen gibi profesyoneller tarafında salt bir popülerliğin ötesine geçerek üzerinde daha çok tartışılabilecek, yeni fikirlere yol açabilecek bir bilinirlik zemini oluşturmasını beklemek ve biraz gözlem yapmak istiyorum. Bu kadar geniş bir konu hakkında bir değil birkaç bölüm hazırlamak, hatta bunu yepyeni ve üzerinde iyi düşünülmüş bir seri haline getirmek de aklımda var.

*Sinan Eren Erk’in podcast’ini dinlemek için: 

Spotify:

Apple: https://podcasts.apple.com/tr/podcast/sanat-dedikleri-tuhaf-%C5%9Fey/id1574841575

Önceki

Haftanın Gündemindeki Dijital Sanat ve NFT Sergileri

Sonraki

Nostalji Özleminin İzinde; Sanatçı Barış Kabalak ile Tanışın

Related Posts
Devamını Oku

Metaverse, Queer ve Dijital Kültür Üzerine Diyaloglar

İlker Cihan Biner, Atakan Yorulmaz ile toplumsal cinsiyet ile avatarlar arasındaki ilişkilerden Antik Yunan'dan bugüne teknolojik bakışları etkileyen meseleleri odağına alan bir söyleşi gerçekleştirdi.
Devamını Oku

Benlik Tasarımı, Dijital Sanatın Etkileri

İlker Cihan Biner, bu ay köşesine Süleyman Yılmaz'ı konuk ediyor. Kendisiyle dijital sanatın getirdikleri, malzeme ve estetik ilişkisi, dijital sanatın seyri, sanat tarihi ile NFT ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Total
0
Share