İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nda Elifko’yla Bir Sohbet

Yazarlarımızdan Gülnihal Öztürk, İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nı, içerisindeki müze ve oluşumları gezdi, sanatçı Elifko’nun workshop programına katılarak kendisiyle sanatı üzerine sohbet etti.

Gülnihal Öztürk

İzmir Kültür Sanat Fabrikası, 2023 yılının Nisan ayında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmasıyla 140 yıllık tarihi olan eski Alsancak Tekel Fabrikası’nı renove ederek şehre yeniden kazandırdı. 

Elifko

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Atatürk İhtisas Kütüphanesi, Alsancak Halk Kütüphanesi, Türk Dünyası Müzik İhtisas Kütüphanesi, sanat ve eğitim atölyeleri, açık hava sineması, sergi alanları ve peyzaj alanları bulunuyor. Son zamanlarda bulunduğu bölgeyi ve sanatsal faaliyetleri hareketlendiren bir oluşum. İzmir’in bu konuda biraz pasif kalması genel olarak şehrin eğitim seviyesine uymayan bir durum. Kültürpark’ta birkaç ayda bir değişen güncel sanat sergileri ve Kültür Sanat Fabrikası bu durumu kırmak için güzel aksiyonlardan oldu. Her yaştan insana hitap eden sergiler ve workshoplar takip etmeye değer. Hem tarihsel ve kültürel hem de sanatsal ve güncel konular işin profesyonelleri tarafından ele alınıyor. Bu da tarih ve sanat severlerin bu alanlarda detaylı bilgiler edinmesini sağlıyor. 

Müze bölümü, eserlerin tarihçe ve açıklamalarını, yani künyesini karekod harici eserler üzerinde bulundurmadığından otantisite konusunda bir nevi ikilemde bırakıyor. Bir müzeyi gezerken, izleyici olarak açıklayıcı yazıların bulunmasını beklerdim. Alan kullanımı, mekanın iç ve dış tasarımı, peyzaj mimarisi küçük bir üniversite kampüsünü andırıyor. Gençler hem müzeyi ziyaret edip hem de çimlerde çalışabiliyor.  Bu da alanın aktif ve organik görünmesini sağlıyor. Gün içinde, mekanın dışından geçenler bahçeyi gördüğünde davetkar bir atmosfer sağlıyor.

Bu oluşumu, son bir yılda, workshop faaliyetleriyle de sanatsal anlamda gelişim için atılan bir adım olarak görüyorum fakat bir fırsat bulup katılamamıştım. Nihayet, Elifko ve Sanat Anlayışı adlı söyleşiyle başlangıcı yaptım. Salona girdiğimizde ekranda duran resimden oldukça etkilendim. Bir tabak içerisinde çıplak bir kadın yanında bir parça çiğ et, muhteşem canlılıkta bir bardak kokteyl duruyordu. Öncelikle, ülkemizden bu nitelikte özgün eserler ve sağlam fırçalar çıkmasına çok memnum oldum. Mezun olduktan sonra ilk 5 yılında çok fazla üretkenlik gösteremeyen sanatçı öğretmenlik yapmaya başlıyor. Okul atmosferinde, insanların birbirinin ayağını nasıl kaydırmaya çalıştığını deneyimlediğinden, bir yemekhanede tabaklara gözü dönmüş bir biçimde saldıran insanlara benzetiyor bu durumu. ‘İnsan İnsanın Kurdudur!’ deyişini bu halleri işlerken kullanan Elifko’nun porselen renklerle resmettiği figürler yapay zekayı gölgede bırakacak cinsten. 

Kendiyle ilk defa orada tanışma fırsatım oldu. Babası asker olan Elifko, 1986 yılında Kocaeli’nde doğdu.  Etrafında gördüğü kadın subayların duruşlarından çok etkilendiğinden küçükken subay olmak istediğinden bahsetti. Söyleşi bitiminde ufak bir soru cevap yapabildik. Yapay zeka ile ilgili düşüncelerini sorduğumda “Bana göre dijitalin hissi yok. Bu nedenle sanatçının yerini devralacağını düşünmüyorum; fakat, sanatı geliştirmek adına kullanılabileceğini düşünüyorum. Sanat; aşık olmak gibi, sevmek gibi. Bu nedenle, yapay zeka orijinal eserin yerini tutamaz. Sanat sanatçının mirasıdır. Ben de kendi mirasımı bırakmak istiyorum.” diyerek bu konuda açık fikirli olduğunu belirtti. Kendi eserlerinde yapay zekayı kullanmayan Elifko; eserlerini keywordlerle arattığında da çok farklı görsellerle karşılaştığını görmüş. Şimdilik eselerinde kullanmasa da kendine uygun bir gelişimde yapay zekadan faydalanmaya açık olduğunu vurguladı. 

Değindiği bir diğer konu ise sanatçının ilk yıllarında yaşadığı mücadele oldu. Öncelikle, mezun olduktan sonra hayatın kaldığı yerden devam ediyor olması ve para kazanmak zorunda olmanın gerçekliği ile yüzleşen sanatçı üretkenlik konusunda sorunlar yaşıyor. Ayrıca, sanat kanallarını kullanmayı okullarda bize öğretmeyişleri, galerilerin hep belli başlı isimlerle sınırlı olması gibi zorluklarla da yüzleşiyor. İstanbul’da devlet ya da belediye tarafından sanatçılara özgürce çalışabileceği, ara sıra ulaşılabilir ücretlerle sergi yapabilecekleri, söyleşiler düzenleyebilecekleri bir alan eksikliğini de dile getiriyor. Okullarda mutlaka mesleki iletişim ve kanal kullanımı öğretme amaçlı derslerin ve faaliyetlerin olması gerektiğini de ekliyor.  

Genel anlamda, yeni başlayan tüm sanatçıların kaygıları bu yönde. Kendim de güzel sanatlar mezunu ve resim yapan biri olarak; henüz fiziki sergi açmadım. Londra’da aldığım küratörlük eğitimimi burada nasıl kullanacağımı da henüz bulamadım. Sergilerle iletişim bu konuda çok önemli. Elinizi kolunuzu sallayarak CV bırakacağınız yerler değil. Adınız çok duyulmadıysa bir sergi için 2 yıl sıraya bile girebiliyorsunuz. Bu alanda bir kanalınız olmadan ya da adınız çok duyulmadan sergi açmak da çok anlamlı olmayabiliyor. Ekonomik olarak da her yeni başlayanın erişebileceği bir şey değil maalesef sanat. Bu nedenle, sanatın ve sanatçının desteklere oldukça ihtiyacı var. Lokal oluşumlarla da sanatçıyı desteklemek mümkün olabilir. Son yıllarda popülerleşen toplu iş mekanlarının bir formu sanatçıları bir araya getirmek için de tasarlanabilir. Yetenekli ama popüler olamamış sanatçılar da bu topluluklarda daha görünür olabilir. Sanatın her daim bir kitleye ihtiyacı vardır. Görünür olmadan var olması imkansıza yakındır.

Önceki

Devrim Erbil'in 60. Sanat Yılı, Insprirations Sergisiyle İstanbul Sinema Müzesi'nde Kutlanıyor

Sonraki

Yapay Zeka Sanatı Kötü mü? İşin Profesyonelinden Dinleyelim

Related Posts
Total
0
Share