Yapay Zekâ Paradoksu

Ümit Sural, DALL-E VE Midjourney tecrübelerini sanatçı gözünden aktarıyor.

Birkaç hafta önce, teknolojiye ve dijital tasarım dünyasına meraklı DJ bir arkadaşımla otururken, Nft dünyasında insanların yarattığı yapay zekâ işlerini görüp görmediğimi sordu. Neyden bahsediyorsun dedim? “Midjourney” programını- web sitesini gösterdi. Ve gel bir şey yaratalım dedi. Kural belliydi; max 5 terim kullanarak, yaratmak istediğim görüntüyü tarif edecektim. 1 dakikadan kısa bir süre sonra, terasta bir çığlık attığımı hatırlıyorum:

Nasıl yani!

“Hey Siri…” ile başlayan cümleyi kurmayanımızın sayısı yok denecek kadar azken, günümüzde yapay zekâ, sanal asistanlarımızda ve arabalarımızda olduğu gibi birçok pratik ortamda ve ayrıca müzik prodüksiyonu, yazarlık ve (evet) hatta NFT’ler gibi daha yaratıcı ortamlarda kullanılıyor. Hepimiz yapay zekânın hayatımızda hızlıca yer edinmesine başlangıçta karşı olsak da hatta bununla ilgili komplo teorileri üretsek de bunu artık kabul ettik.

Bu durumu biraz araştırdığımda gördüm ki: NFT alanında, Art Blocks gibi üretken sanat projelerinde yapay zekâya bitişik teknolojiler kullanılmıştır. Burada, kullanıcılar beğendikleri stiller için sitenin pazarına göz atabilir, bunları satın alabilir ve karşılığında bu tarzdan türetilen üretken sanatlar alabilir. Peki ama sanatta, özellikle bir yapay zekâ tarafından yaratılan ve satışa sunulan NFT sanatından ne haber?

Yukarıda bahsettiğim metin tabanlı istekleri görüntülere dönüştürmek için yapay zekâ modellerini eğitmek yeni bir şey değil. Ancak son zamanlarda DALL-E ve Midjourney programları aracılığıyla oluşturulan görüntülerin, yapay zekâ tabanlı araçların daha kullanıcı dostu hale gelip, daha çok sempati kazandıkça ana sayfalarımızı doldurduğunu gördük. İlginçtir ki, aklınıza gelebilecek hemen hemen her pop kültürü karakteri DALL-E’nin veri bankalarına dahil edilmiştir. Ancak bu teknolojiyi bir NFT koleksiyonu oluşturmak için kullanmayı umut edenler için mülkiyetle ilgili bazı soruları gündeme getiriyor. DALL-E ve Midjourney, kullanıcılara yapay zekâ aracılığıyla oluşturulan görüntüleri “istedikleri gibi” kullanmaları için bir yaratıcı ortak kullanım lisansı vermesine rağmen, insan olmayan varlıklar tarafından oluşturulan eserlere ilişkin telif hakkı yasası hala oldukça belirsizdir. Ve özellikle bu platformu kullanan insanların yaptığı savunma ise çok ilginç: “bu bir esinlenme, bütün sanatçılar da başka sanatçılardan esinleniyor”. Kabul! Hepimiz bir şeylerden birilerinden esinleniyoruz ama bu esinlenmeye kendi hikayemizden, derdimizden bir şeyler katarak yeni bir şey yaratıyoruz. Ve bunu yapan da bir insan…

Örnek olarak David Slater´in yarattığı robotik selfie araçlarıyla çektiği fotoğraflardan talep ettiği telif hakkını alamaması bu durumu özetliyor. Çünkü ortaya çıkan sonuçlar “insan yazarlığından” yoksun. Hayal edelim ki: dünyadaki bütün sanatçılar, sanat üretmeyi bıraktı, o zaman ne olacak? Bu programların veri tabanları artık gelişemeyecek (çünkü bu programlar, internette var olan sanat eserlerinin fotoğraflarını toplayarak veri tabanlarını oluşturuyor.) ve yapay zekâ ila oluşturulan NFT´lerde bir kısır döngüye girip kendilerini tekrar etmeye başlayacak.

Peki bu yeni süreçte, bir yapay zekâ tarafından üretilen herhangi bir sanat eserinin satılamaz bir ürün olacağı anlamına mı geliyor? Tabi ki hayır! Eskilerin dediği gibi her topalın bir kör alıcısı vardır… bu programlar aracılığıyla insanlar öğrenebilir ve NFT yaratabilirler, ancak ortaya çıkan eser, zanaatı sanattan ayıran temel insan bileşeninden yoksundur.

Ancak, NFT dünyasında ilerlemekte olan yapay zekanın tek uygulaması sanat mı? NFT’ler sanattan çok daha fazlasını kapsadığı gibi, NFT alanında yapay zekanın kullanımı da öyle. Nft platformlarındaki bütün algoritmalar da bir yapay zekaya dönüşmedi mi? Veya çizdiğimiz bir tabloyu NFT´ye dönüştürmek istediğimizde photoshop vb uygulamalardan faydalanmıyor muyuz? Onlar da birer yapay zekaya dönüşmedi mi?  Ve biz hala yapay zekanın bir araç olarak kullanılmasına sempati ile bakıyoruz (ya da fark etmiyoruz bile) ama bir araca dönüştüğü zaman korkutucu olmaya başlıyor. Çünkü kulaktan kulağa yayılan bir komplo teorisi olan, yapay zekanın kendi yapay zekasını yarattığı fikri günden güne daha gerçek gözüküyor.

Bir yandan yapay zekâ ile, var olan sanatçılar/ yaratıcılar ve NFT alanında ve ötesinde bir yer edinmeyi umut eden herkes, sadece kendileri için çalışacak bir araca değil, onlarla birlikte çalışacak bir araca erişime sahip olmaya başladı.  Bir yere bağlı olmayan bir yaratıcının hayali heyecan vericidir çünkü insanlarla teknoloji arasındaki bir sohbete aracılık edip, sonucu bize iletiyor.

Bu durum insan bedeninde bir hayat kurmaya çalışan bir bakteri gibi hissettiriyor. Ve bu bakterilerin bir kısmı bize iyi gelirken, bir kısmı öldürücü olabiliyor. Bence şu anda insanlık, bu bakterileri laboratuvar ortamında incelemeye aldı. Ve süreci hepimiz merakla bekliyoruz.

Ümit Sural

Önceki

Dijital Varlıkları Güvenle Saklamak İçin Soğuk Cüzdan Kullanmanın 4 Nedeni!

Sonraki

İnsan ve Teknoloji Arasındaki İlişkiye Cevap Arayan Digilogue Summit 20-21 Ekim’de Zorlu PSM’de 

Related Posts
Devamını Oku

NFT Dünyasının Organikleşmesi

Ümit Sural bu ayki yazısında NFT dünyası ile gerçek dünya arasındaki etkileşimlere ve yarattığı dönüşümlere değiniyor.
Devamını Oku

Benlik Tasarımı, Dijital Sanatın Etkileri

İlker Cihan Biner, bu ay köşesine Süleyman Yılmaz'ı konuk ediyor. Kendisiyle dijital sanatın getirdikleri, malzeme ve estetik ilişkisi, dijital sanatın seyri, sanat tarihi ile NFT ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Devamını Oku

Art Basel Miami´de Kadın Sesleri

Ümit Sural bu ayki yazısında Art Basel Miami'yi ele alıyor. Art Basel'deki Web3, Nft, yapay zekâ gibi yenilikçi girişimlerin karşılığını değerlendiriyor.
Total
0
Share