Yeni Bir Paradigma: Sanat Eserlerinde Ortak Mülkiyet, Dijital Kürasyon ve Yeni Müzecilik Yaklaşımları

Oğulcan Yıldırım, NFT ve Web3 teknolojisiyle değişim yaşayan dijital kürasyon ve yeni müzecilik yaklaşımlarını değerlendiriyor.

Sanat tarihi ve müzecilik bilimi, eser mülkiyeti ve müzecilik konularında son yüzyılda oldukça sığ yaklaşımlar geliştirmiş ve kendini yeniliklere kapatmıştır. Klasik anlamda müzecilik eserlerin toplanmasına, muhafaza edilmesine ve sergilenmesine olanak tanıyan, toplumdan kopuk bir anlayış sergilemektedir. 1950’li yıllara kadar süren bu anlayışın ardından eserlerin sergilemekten çok, onları izleyiciyle buluşturmayı hedefleyen çağdaş müzecilik yeni sergileme ve anlatım yöntemleri geliştirmiş ve temellerini de 20. yy’ın ikinci yarısının başlarında atmış, günümüze kadar farklı ve önemli kırılmalar yaşamıştır.


Müzecilik 90’lı yıllarda ortaya çıkan küreselleşme olgusuyla birlikte teknoloji ile daha içli dışlı olmuş ve eser tasnif süreçlerinden bibliyografyaya kadar teknolojinin gelişimini takip etmiştir. Teknolojik gelişmeler 90’lı yıllardan sonra kaynak taraması ile başlamış, ardından web evrimi ile de kendi değişimini yaşamıştır. AR, VR gibi teknolojilerle müzeciliği 2010’lu yıllarda dahil olmuştur. Tüm bu kültürel iletişimin ve teknolojik değişimin yansıması olarak da hem kürasyon dijital bir hal almış hem de kültür miraslarının ekonomilerinde büyük değişimler yaşanmıştır. Blokzincir teknolojisinin yaygınlaşmasıyla beraber müzecilik de tarihsel süreç boyunca en önemli kırılmasını yaşamaktadır. Sanatı tokenize etmeye başladığımız bu kısa zaman dilimi içerisinde, çok hızlı yol almaya başladık.  Artık dijitalleşmenin aslında bir canavar olmadığı kanısı yavaş yavaş zihinlerimizi terk etti ve dijital sanata alışmaya başladık. Finansal anlamda, blokzincir teknolojisinin imkân verdiği ‘kendi ekonomini ve topluluğunu yaratma’ argümanı, sanatta ortak mülkiyeti beraberinde getirdi ve ortak mülkiyet kavramının da henüz yolun başı olduğunu bizlere ispatladı. Bu belki de paranın icadından sonraki en büyük finansal buluş diyebiliriz. Bu durumdan faydalanmayı bilen sanat uzmanları durumu lehlerine çevirerek müzeleri için ek gelir, yeni koleksiyonlar ve müze giderleri için bağışlar topladı. Ama asıl önemli nokta NFT’lerin yarattığı aidiyet hissinin bir toplulukla kurgulanması ve bu durumun hem insanlık hem de kültürel miraslar için faydalı olmasıyla başladı. Artık güçlü bir sanat koleksiyonu ya da müze kurmak için güçlü sermayelere ve aile şirketlerine gerek yok. Sanat tarihinin bugün tekellerden ve kapı bekçilerinden kurtulmasının yolu  Doğru Koordinasyon ve Merkeziyetsiz Finans’tan geçiyor. Bu koordinasyonu doğru alanlarda tasarlamanın topluluk ekonomisiyle nasıl bir müze kurabileceğini inceleyelim:


Artık NFT’ler aracılığıyla bir sanat eserini tokenize edebiliyoruz ve bu durum hem sanat piyasasında demokratik bir yaklaşım sunuyor hem de sanat eserleri için sağlıklı bir ikinci el piyasası oluşturuyor. Bu koordinasyonu doğru yaptığımız takdirde sadece bir eser üzerinden değil birden fazla eser üzerinden gerçekleştirerek kolektif bir müze kurmak mümkün. Sanat eserlerindeki ortak mülkiyet kavramı gelecekte birçok müze kuracak ve bu topluluklar sanat alanında kendi inşa ettiği ekonomilerle kendi kültürlerini yaratacaktır. Eser hissedarlığından yaratılan ekonomik kavram, en nihayetinde bir müze hissesiyle sonuçlanacaktır. Bu her ne kadar Marksist bir yaklaşım gibi görünse de aslında tam anlamıyla liberal bir sanat ekonomisi yaratma modelidir. Çünkü değer, üretimle değil, sınırlı arz ve yüksek talep ile belirlenmektedir.

Bu kavramlar elbette sanat ekonomisinin aktörlerini değiştirirken sanat tarihi açısından da yeni paradigmalar yaratıyor. Özellikle web3 dünyasındaki küratöryel anlayış, dar bir çerçeveden uzaklaşıp yeni bir sözlük anlamına kavuştu. Roma İmparatorluğu’dan günümüze kadar küratörlüğün iki ana süreci vardı. Birincisi ‘’Öznelerin Yönetimi, ikincisi ise ‘’Nesnelerin Muhafızlığı’’ bu iki ana ayrım küratörün temel görevlerini belirliyordu. Küratör, nesneyi ve özneyi kullanarak yeni bir alan yaratmalı ve nesneyi özel kılmalıydı. Artık dijital anlamda küratörlük, galeri duvarlarına ihtiyaç duymadan doğru koordinasyonu ve deneyimi bir arada kurgulayan, sergilerden çok deneyimi yaratan bir anlamı ifade ediyor. NFT’ler ile birlikte oldukça fazla büyüyen kültür ve sanat verileri, bu verilerin düzenlenmesini şart kılıyor. Verileri analiz etmek, korumak ve saklamak da artık web3 küratörlerinin yeni görevlerinden birkaçı. Aynı zamanda dijital küratörlük, büyük bir veri havuzundaki verileri derleyerek boğulmanızı önleyen cankurtaranlara benzetilebilir. Çünkü küratör, bilgi ve birikimiyle web3 alanında ihtiyaç duyulan sanatsal derlemeyi ve deneyimi yaratabilecek niteliğe sahiptir. 


Elbette ki tüm bu yaklaşımlar yeni paradigmanın etrafında yeniden şekilleniyor. Sanatta ortak mülkiyet ve dijital kürasyon bizleri kaçınılmaz olarak müzecilik alanında da yeni bir söylem yaratmak zorunda bırakıyor.  Ortak eser mülkiyetinin yarattığı kolektif ekonomi, fiziksel bir müzeyi de beraberinde getiriyor. Özetle yeni müzecilik yaklaşımları, artık teknolojik altyapı ile birlikte inşa edilen, yönetim anlamında her bir hissedarın müzenin geleceğine karar verebildiği ve sürdürülebilir gelir modelleriyle donatılmış strüktür yönetişimin tümünü içeriyor.

Birbirinden ayrı düşünülmeyen bu ifadeler ve yeni paradigma, sanat tarihini sonraki nesillerin de deneyimleyebileceği ve görebileceği bir müze, yani ‘’muhafız’’ yaratıyor ve bu sayede sanat eserleri kaderine terk edilmek yerine bir müze içerisinde kültürel bir iletişim aracına dönüşüyor, deneyimleniyor, korunuyor ve sonraki nesillere aktarılıyor. 

Oğulcan Yıldırım

Önceki

Hong Kong Perakende Kripto Yasağını Kaldırıyor

Sonraki

Elon Musk, Twitter ve Nft'lerden Ozzy Osbourne'un Metaverse Festivali'ne... Haftanın Gündemi...

Related Posts
Devamını Oku

İlk Çeyrek Sanat Raporları ve NFT’ler

Oğulcan Yıldırım, ilk çeyrek sanat raporları analizi, raporlar kapsamında NFT'lerin geleceği ve Avalanche Evergreen Subnet'in uluslararası sanat piyasasının geleceğindeki rolü üzerine yazdı.
Devamını Oku

Benlik Tasarımı, Dijital Sanatın Etkileri

İlker Cihan Biner, bu ay köşesine Süleyman Yılmaz'ı konuk ediyor. Kendisiyle dijital sanatın getirdikleri, malzeme ve estetik ilişkisi, dijital sanatın seyri, sanat tarihi ile NFT ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Devamını Oku

Art Basel Miami´de Kadın Sesleri

Ümit Sural bu ayki yazısında Art Basel Miami'yi ele alıyor. Art Basel'deki Web3, Nft, yapay zekâ gibi yenilikçi girişimlerin karşılığını değerlendiriyor.
Devamını Oku

Yapay Zekâ Paradoksu

Ümit Sural, DALL-E VE Midjourney tecrübelerini sanatçı gözünden aktarıyor.
Total
0
Share