Veri Bilimi Sanat Piyasasını Nasıl Şekillendiriyor?

Oğulcan Yıldırım, veri analizinin sanat piyasasındaki dengeleri nasıl etkilediğini, Türk çağdaş sanatına etkilerini yazdı.

Oğulcan Yıldırım

Bulunduğumuz bu yüzyılda sanat piyasası ve veri analizi birbirinden ayrı düşünülemez. Çünkü bu iki alan da birbirine ihtiyaç duyan ve zaman içerisinde daha çok entegre olan bir yapıya dönüşmüştür. Sanat piyasasının sürdürülebilir büyümesi için veri analizi çok önemli bir yere sahiptir. Satışların izlenmesi, pazar trendlerinin takip edilmesi, stratejilerin geliştirilmesi ve market psikolojisini anlamak için veri analizi bize büyük ölçüde ışık tutuyor.

Tabii veri analizini sadece market-piyasa hareketlerini izlemek ile kısıtlamak pek doğru bir bakış açısı sunmayacaktır… Böylesine büyük bir okyanusu, küçük bir göle çevirmek, sağlıklı çıkarımlar sunmayacaktır. Veri analizini sanat piyasası içerisinde farklı biçimde de kullanmak mümkün. Örneğin sanatçıların üretim süreçlerinin verileri,bu üretim süreçlerinin de market ile paralel olarak analiz edilmesi, sanat yatırımcılarının tercihleri gibi pek çok konuda daha derin bir bakış açısı sunmaktadır. Aynı zamanda bu verilerin açık ve erişilebilir olması da adil bir rekabet ortamı yaratacaktır. Elbette bu açık veriler web3 ile blokzincir teknolojisi üzerinden mümkün hale gelmiştir. Blokzincir teknolojisi her işlemi-hareketi-veriyi kendi içerisinde kaydeden yapıya sahip olduğu için sanat piyasasını web3’ten bağımsız düşünmek artık hata olurdu. Fakat web2 anlayışıyla kapalı olarak kendi dataları üzerinden çalışan sanat kurumları, genelde sürüdürülemez bir halde, koleksiyoner sayısını veya satışlarını arttırmadan, trendleri izleyip analiz edemeden küçük ölçekte kalıyor veya kapanma riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Analiz edilmeyen veri Türk çağdaş sanat piyasası için ne anlam ifade ediyor gelin örnekle birlikte inceleyelim:
Örneğin: A Müzayede Evi, X sanatçısının eserlerinin piyasa araştırmasını yapmadan devamlı olarak satışa çıkarsın ve yalnızca kendi veritabanı üzerinden diğer kurumların market hareketlerini incelemeden, veriye kapalı olarak çalışsın. Eseri elde etmek isteyen müzayede katılımcı sayısı 4 olsun. X sanatçısı satışa çıktığı ilk müzayedede 4 alıcının rekabeti sonrası 1 milyon TL’ye alıcı bulsun. Artık bu sanatçı için rekabet etmek isteyen 3 alıcı bulunmakta. Bir sonraki müzayede de tekrar X sanatçısının eseri bu sefer taban fiyat olarak en az 1 milyon TL’ye satılacağı varsayılarak yeni bir müzayede ve farklı eserle 2. Koleksiyonere 1.2 milyon TL’ye satılsın. Geriye kalan koleksiyoner sayısı 2 ve elde olan eser sayısı sanatçının üretim sürecine göre arz talep dengesinden oldukça fazla. 3. Koleksiyoner de bu eserlerden birini 1.5 milyona alsın ve müzayede evinin datasında bulunan 4. Koleksiyoner de bir başka eseri 2 milyon TL’ye satın aldıktan sonra talep karşılanmış olsun. Koleksiyonerler bu eserleri aynı müzayede evinde tekrar birbirlerine satamayacakları için farklı müzayede evlerinde aynı serüven tekrar başlayacaktır ve haliyle sanatçının piyasası düşüş eğilimi gösterecektir. İşte Türk çağdaş sanatı piyasasının gelişimindeki en büyük engel eldeki verilerin işlenmemesidir. Fakat sanatçı farklı müzayede evleri ve kurumlar ile birlikte çalışırsa, verileri düzenli olarak kurumların koordineli bir biçimde geliştirdiği veri havuzunda işlenirse, mevcut alıcı potansiyelini artacak ve sağlıklı bir piyasa oluşturacaktır.

Mevcut piyasada rağbet gören bluechip adını verdiğimiz eserlerin verilerinin işlenmemesi elbette doğrudan hem galerilerin hem de genç sanatçıların piyasa açısından sorun yaşamasına sebep olmaktadır. Çünkü sağlıklı ve canlı olmayan bir bluechip piyasası, diğer kurum ve genç sanatçıların da eserlerini, belirli piyasa aralığından satması yerine; alıcı bulmak için fiyat kırdığı veya koleksiyonerlerin düşük teklifleriyle ilerlediği bir açmaza götürüyor. Bu durumda eserini bir başkasının talep etmediği sanatçı ya da kurum, haliyle bu düşük tekliflere, maliyetler sebebiyle evet diyor ve mevcut potansiyelini de düşürmüş oluyor.
Özetle; sağlıklı ve canlı bir piyasa için verilerin analizi elzem bir duruma dönüşüyor. Elbette tek sebep bu değil. Burada önemli bir nokta daha var. Temsiliyetsiz hareket eden genç sanatçılar, galeri ve kurumları gözünde birer canavara dönüştürmüş durumda ki haklı oldukları sebep sayısı ülkemizde epey fazla. Oysa bu kurum ve galerilerilerin görevleri tüm bu süreçler için uygun altyapıyı hazırlamak olmalıdır. Müzayede evleri ve galerilerin pazar konusunda ters korelasyonlu olması, aslında genç sanatçılar için bir fırsat olarak okunmalıdır. Çünkü Türkiye’deki galeriler; müzayede evlerine kıyasla daima daha çağdaş eserlere ve seçkilere yer vermişlerdir. Avrupa’da ve Amerika’da ise bu durum biraz daha hibrit bir yapıya sahiptir. Geleneksel bir müzayede evinde genç bir sanatçı ile karşılaşabilir veya çağdaş bir galeride erken dönem rönesans eserleriyle karşılaşabilirsiniz. Bu durumun hibrit yapıda olmasının en büyük sebebi ekosistem paydaşlarının ve alıcıların bilinçli olmasıdır.

Tartışmaların küçük bir bölümü, sanat piyasasında verilerin izlenmesinin bir trend belirlediğini ve bu trendin de sanatın ruhunu öldürdüğü üzerine şekilleniyor. Bu iddia oldukça tutarsız bir durum çünkü sanat verilerinin izlenmesi, sanat eserinin üretim sürecine etki eden bir yapıya sahip değildir. Elbette bu fırsattan istifade edecek sanatçılar ortaya çıkacaktır. Fakat verilerin analiz amacı tamamen market stratejisi belirlemek ve rekabet konusunda avantaj sağlamaktır. Kaldı ki yabancı sanat yatırımcıları, hangi sanatçının üslubunu koruyarak veya değiştirerek eser ürettiğini analiz edecek, ettirebilecek birikime sahip kişilerdir. Bu yüzden hangi sanatçıların trendleri belirlediğini, hangilerininse trendi takip ettiklerini oldukça rahat bir biçimde ayırt edebilirler.

Türkiye’de ise sanat piyasası sadece ‘’koleksiyoner alımı’’ ile değerlendirilip ölçümlendiriliyor. Piyasayı bu gereklilikle hayata tutundurmak, en basitinden kolaya kaçmaktır. Çünkü sanat ekosistemi sadece koleksiyonerler ile değil, sanatçılar, kurumlar, sanat uzmanları, finans uzmanları, veri bilimcileri ile birlikte bir bütünü ifade etmelidir. Sağlıklı bir ekosistem inşa etmenin temelinde farklı disiplinlerin koordineli olarak çalışması yatmaktadır. Tabii bu noktada en büyük rol galeri ve kurumlara düşmekte. Veri analizi konusunda çalışanların eğitilmesi, sanat piyasasına orta ve uzun vadede olumlu geri dönüşler yaratacaktır. Piyasa bilgisi yüksek, market hareketlerini bilen ve yorumlayabilen sanat profesyonelleri yetiştirmek, gelecekte Türk Sanatı’nın da uluslarası arenada temsil edilirken sağlıklı bir yapıda olduğunu ve Avrupa piyasasıyla rekabet edebileceğini göstermiş olacaktır. Ayrıca sanat dünyasının web3 üzerinden büyük bir paradigma değişimi yaşıyor olması ve bu değişime en büyük katkıyı da analiz, istatistik ve veri raporlamanın sağlaması da sanat profesyonelleri açısından yeni bir iş-meslek tanımı getiriyor.

Peki ekonomik ve market verileri ışığında güncel Türk çağdaş sanat piyasası bizlere neler söylüyor:
Türk lirasının dolar, euro, pound karşısında değer kaybetmesi, yurtdışındaki koleksiyonerlerin Türk sanatı satın almaları için çok iyi bir alım fırsatı yaratıyor. İkincil olarak; Türk lirası uzun vadede krediyle borçlanma imkanı sunduğundan, çağdaş Türk sanatına yatırım yapmak veya koleksiyon oluşturmak, bu para birimleriyle sanat yatırımı yapacak olanlar için oldukça düşük maliyetli bir hale geldi. Bazı bankalar da özel müşterilerine “Sanat Eseri Kredisi” sunuyor.


Yüksek enflasyon dalgasından önce, ortalama 10.000 dolar civarında değerlenen genç sanatçıların eserleri şu an 2.000-3.000 dolar civarında olmasına rağmen yine de bu sanatçılar için piyasa hareketlenmiyor. Çünkü çağdaş Türk sanatının yabancı koleksiyoner oranı binde bir bile değil ve yerli koleksiyonerler bu dönemde, yatırımlarını Türk sanatı yerine daha güvenilir bir piyasa olan Avrupa piyasasına kaydırıyor. Düşük bir yüzde de olsa alım yapan yerli koleksiyonerler Türk sanatı için, sağlıklı bir ikincil piyasa olduğundan dolayı Avrupa’daki müzayede evlerini tercih ediyor.


Tüm bu resme baktığımızda görmemiz gereken; veritabanlarını geliştirmeyen ve genişletmeyen kurumların yaşadığı riskler de göz önüne alındığında, veri analizinin sanat piyasası için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu tekrar tekrar belirtmek gerekir. Yukarıdaki paragrafta somut olarak sunduğum analizler ayrıca bir çözüm niteliği taşımaktadır. Bu sorunu aşmak ve veritabanlarını genişletmek için, kurumların kendi arasında koordinasyonlu biçimde, veri havuzu oluşturarak birbirleriyle yardımlaşması, Türkiye’de sanat piyasasının çarklarının yeniden dönmeye başlaması ve uluslararası piyasada adının geçmesi anlamına gelecektir.

Önceki

Beden, mimari ve optik algı üzerine çalışan multidisipliner sanatçı Ahmet Rüstem ile tanışın

Sonraki

Dasdas'taki NFT Bienali'nden Metaverse Moda Haftası'na Haftanın Gündemi

Related Posts
Devamını Oku

İlk Çeyrek Sanat Raporları ve NFT’ler

Oğulcan Yıldırım, ilk çeyrek sanat raporları analizi, raporlar kapsamında NFT'lerin geleceği ve Avalanche Evergreen Subnet'in uluslararası sanat piyasasının geleceğindeki rolü üzerine yazdı.
Devamını Oku

Benlik Tasarımı, Dijital Sanatın Etkileri

İlker Cihan Biner, bu ay köşesine Süleyman Yılmaz'ı konuk ediyor. Kendisiyle dijital sanatın getirdikleri, malzeme ve estetik ilişkisi, dijital sanatın seyri, sanat tarihi ile NFT ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Devamını Oku

Art Basel Miami´de Kadın Sesleri

Ümit Sural bu ayki yazısında Art Basel Miami'yi ele alıyor. Art Basel'deki Web3, Nft, yapay zekâ gibi yenilikçi girişimlerin karşılığını değerlendiriyor.
Devamını Oku

Yapay Zekâ Paradoksu

Ümit Sural, DALL-E VE Midjourney tecrübelerini sanatçı gözünden aktarıyor.
Total
0
Share