Gülnihal Öztürk
Pandemiyle birlikte, 90’lardan beri mevcut olmasına karşın ülkemizde yeni popüler olan online sergilere adapte süremiz epey hızlandı.. Online galeriler, güncel sanat eserleri üzerinde dijitalleşme tekniğini de beraberinde getirdi. Dijital sanat dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de yaygınlaşmaya başladı.
Süreç birbiri içinde yeniliklere yön vermeye devam ederken Venedik seyahatimin hemen arkasından İzmir Tren Garı’nda Refik Anadol’un Rönesans Rüyaları sergisine denk geldim. Tek bir ekranda Rönesans dönemi eserlerini dijital olarak yorumluyordu. Klasik sanat eserlerinin dijitale dökülmesiyle ilgili çok karmaşık duygular hissettim.
Ducal Sarayı’nı, Correr Müzesi’ni gezip o tavanları, el işçiliği tabloları, Bellini’leri, Guardi’leri, Caravaggio’yu, Raphael’i, Michelangelo’yu, Da Vinci’yi gördükten hemen sonra olmasına sanırım bu etkiyi çok yoğun yaşattı.
Acaba Rönesans dijital olarak işlemek için çok mu ağır bir konuydu ? El işçiliği, yıllar süren üretim süreçlerini, Hollanda ziyaretimde, Rembrandt’ın evinde katıldığım bir workshop’ta detaylı olarak; renkleri elde etmek için kullandığı değerli taşları, renklerin elde edilme süreçlerini, canvas türlerini, el çizimlerini, baskılarını düşününce bir kıyasa girdi zihnimde.
Refik Anadol, Türkiye’de oldukça beğendiğim, yenilikçi tutumu, güncel sanat yaklaşımı, anlatım biçimi olarak da takdir edilesi sanatçılarımızdan. Fakat, bu sergisinde tam olarak emin olamadım. Renkler güzel, geçişler güzel, müzik güzel. Olmayan tam olarak neydi bilmiyorum.
Sergiyi araştırırken 1300-1600 yılları arası resim, heykel, edebî metinler ve mimari eserlerden görsel ve işitsel bir akış tasarlandığını ve İtalya’nın Milano kentinde de sergilendiğini öğrendim. MEET Dijital Kültür Merkezi’nin Odası için, RAS Lab’in görsel ve metinsel Rönesans veri kümelerini makine öğrenimi algoritmalarıyla multimedya sanat eserlerine dönüştürmeye yönelik mekana özgü bir sanat deneyimi yaratılmış. Aynı isimli iki serginin de mekan ve sergi şekli de etkili olmuştu. Birinde sizi içine alan bir mekan diğerinde dahil olmaya çalıştığınız tek bir ekran. Küratöryel becerilerin burada önemi çok belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Fotoğraftan bile çok daha kapsamlı, içeriksel anlamda zengin duruyor.
Dijital sanatın yükselmesi, geleneksel sanat anlayışına karşı çeşitli şüpheleri tetikliyor. Online sergiler ve dijital eserler, el işçiliği ve uzun süren üretim süreçleri gibi geleneksel unsurlarla karşılaştırıldığında, sanatın dijitalleşmesi bazı sanatseverlerde içsel bir çatışmaya neden olabiliyor. Refik Anadol’un dijital Rönesans yorumu, bu çekinceleri gündeme getiriyor. Renklerin, geçişlerin ve müziğin estetik güzelliğiyle birlikte, dijital sanatın esas amacı ve eksiklikleri konusundaki belirsizlik, sanatın evrimindeki bu dönüşümün karmaşıklığını vurguluyor. Sonuç olarak, sanat olduğu sürece, eleştiri ve çekinceler de her zaman olacaktır. Dijital sanat da şimdilik yerini oldukça tartışmalı bir şekilde aldı ve çoğalarak da devam edecek gibi görünüyor.