Ahmet Rüstem Ekici: “Müthiş bir geçiş süreci içerisindeyiz.”

Esin Hamamcı, Ahmet Rüstem Ekici’yle CI Bloom’daki yeni sergisinden önceki işlerine, eserlerine, dijital sanat ve NFT alanına dair görüşlerine ve yeni çalışmalarına dair kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Esin Hamamcı

Uzun zamandır yaptığın dijital çalışmalarla sanatı teknolojiyle ilişki halinde tutuyorsun. Türkiye’de de bu alanın önemli temsilcilerindensin. Senin için bu süreç nasıl başladı?

Bilgisayar ile çok erken yaşlarda tanıştım. Photoshop gibi görüntü düzenleyebileceğim programlardan 3D modelleme programlarına geçişim çok hızlı oldu. 2000 yılından bu yana yazılımlar kullanarak hikayelerimi görselleştirmeye çalışıyorum. İç mimarlık eğitimimin modelleme ve animasyon konusunda kazandırdıklarına ek olarak, sahne ve dekor tasarımı disiplinine yönelmiş olmam 3D görselleştirme araçları ile daha sıkı bağlar kurmamı sağladı. Üzerine çalıştığım serilerde kavram ile örtüşecek şekilde dijital araçları kullanmayı değerli buluyorum. İlk dijital görselleştirmelerim 2002 yılında başladı ama ilk solo sergim 2017 yılında gerçekleşti. Bu süreç sahne tasarımı disiplini sayesinde CNC, lazer destekli üretim teknikleri, LED ekranlar ve optik illüzyonlar üzerine çok fazla şey öğrenmiştim. İlk serim Gynaeceum 3D print, animasyon, lazer kazıma gibi tekniklerle şekillenmişti. Hemen ardından Hamam (2019) serisinde ise artırılmış gerçekliğin potansiyelleri ile eserleri kurgulamıştım. Sauna VR bir deneyim olarak kurgulandı. Son serim “Islak Hacim” ise 3D animasyon ve AI araçları ile şekillendi. 

Ahmet Rüstem Ekici- A Portrait Sculpture

Eserlerinde beden, kimlik ve optik algı üzerine yoğunlaşıyorsun. Toplumsal cinsiyet bağlamından kopmadan, bu konudaki sorunları sanatla ele alıyorsun. Senin için bu kavramların önemi nedir?

Çoğumuzun varlığını yok sayan bir sistem ile karşı karşıyayız. Bu noktada birey olarak yok sayıldığımız bu süreçte geleceğe ne aktarabilirim ve bunu en iyi nasıl yapabilirim, soruları üzerinden yola çıktım. Yolculukta beden, cinsiyet ve mimariyi sorgulayarak özellikle deneyimcisi olduğum mekanların izlerini dijital araçlarla resmetmeye, aktarmaya çalıştım. Hamamlar, Saunalar, Tuvaletler mimari standart kitaplarında var olmayan bir takım eklentilerle mekan tasarımında hatırlamamız gereken izlere sahip yerler. Anılarımın, deneyimlerimin aktarıldığı konulara odaklanırken ulaşabildiğim ilk kaynaklara kadar inmeye çalışıyorum. Burada da devreye antropoloji, arkeoloji gibi alanlar giriyor. Özellikle arkeolojik verileri yeniden yorumlamak veya onlara kuir bir perspektiften bana ilham veriyor. Yazı öncesi dönemleri bu nedenle daha çok seviyorum. Günümüzü aktarırken geçmişin İhtimallerine bakmak, sorgulamak ve yorumlamak beni besliyor. Böylece çok katmanlı bir hikaye anlatımı kurgulayabiliyorum.

Ahmet Rüstem Ekici- A Split Level Photography of Ancient Sculptures of Two Men

 Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun oldun. MEF Üniversitesi Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde “Kamera için alan tasarımı” ve “Mekanlarda illüzyon” isimli dersler vermektesin. Mimari ve mekan bağlamında yapılanan, dijitalize edilen metaverse dünyasına nasıl bakıyorsun?

Mekanları insanlar olarak birincil deneyimci konumunda geziyoruz, algılıyoruz ve burada bize hareket yeteneklerimiz, algılarımız, gözlerimiz eşlik ediyor. Mekanlar bizim ergonomimiz ve antropometrik verilerle şekilleniyor. Burada ölçek belirli mimarlık standartlarında baz alınmış bir beden tipine göre şekilleniyor ve deneyime paralel mekanları şekillendiriyoruz. Kamera için alan tasarlamak ise çok daha fazla açıdan mekana bakmamızı sağladığı gibi bize orayı deneyimci olarak en iyi şekilde hissettirecek şekilde konumlanıyor. Metaverse dünyası hala şekillenmekte olan bir dünya. Burada artık çimento, kolon kiriş gibi elemanlara ihtiyaç duymadan dosya boyutlarını, doku kalitesini konuştuğumuz, yerçekimsiz ve ölçekle dilediğimiz gibi oynadığımız bir dünya var. Bir balinayı gökyüzünde yüzdürebilir, 20 tane gökkuşağı oluşturabiliriz. Skeomorfizmi, dolaşımı yeniden sorgulayacağımız bir dünya inşası var.  Diğer yandan şimdilik estetik engelller var. Bir zamanlar 8bit oyunlar oynuyorduk. Şimdi gerçeklikten ayırt edemeyeceğimiz grafiklerle karşı karşıyayız. Araçlar, sürümler geliştikçe deneyim çoğalacak ve sanal mimarinin potansiyellerini daha verimli kullanıyor olacağız. Örneğin pandemi sürecinde ilk sanal sergilerden biri Hakan Sorar’ın PG Art Gallery için kurguladığı “Through The Skin” sergisi için oluşturduğumuz mekanda galeriden bağımsız olarak İlker Cihan Biner’in kaleme aldığı sergi metnine, sergi sürecinde sanatçının danıştığı kaynaklara ve sanatçının farklı üretimlerinin var olduğu portfolyolara ulaşabiliyordunuz ve bu sergi ortalama 21.000 defa gezildi. Şimdi ise AR ile her an her yerden ulaşılabilir sergi tasarımlarının peşindeyiz.

Ahmet Rustem’s is wear

 AR, XR, VR gibi alanların da yakın takipçisisin. Yapay zekâ sunumların oldukça dikkat çekici. Bu alanların geleceğini nasıl görüyorsun?

Öncelikle müthiş bir geçiş süreci içerisindeyiz. 1950’li yıllardan günümüze atılmış tohumlar çoktan meyvelerini vermeye başladı. Önümüzde sanal, yapay, doğal ayrımı yapmadan deneyimleyeceğimiz müthiş örnekler olacak. Algıyı, optik kaygıları, görüntüyü yeniden defalarca sorgulayacağımız sürece çoktan girdik. Bundan sonrası izleri verimli bırakmakta geçiyor. Her zaman 20- 30 yıl sonradan günümüze bakmayı seviyorum. Buradan bakınca üretilen her çalışmanın dönemine göre değerlendirileceği gerçeğini göz ardı etmediğim gibi ortak dertlerimiz, çevresinde gezindiğimiz kaynakları da analiz etmeyi değerli buluyorum. Bu araçlar çoğu işimizi kolaylaştırıyor. Az önce bahsettiğim gibi 2004 yılında belki de 20 aşamada 1 haftada üretebileceğim bir görüntüyü şu an tek aşamada saniyeler içerisinde üretebiliyoruz. Gelecekle ilgili sevdiğim şeylerden bir diğeri daha önceden sanatçılar olarak belirli süzgeçlerden geçmemiz gerekiyordu veya her yerde eserlerimizi sergileme şansı bulamayabiliyorduk. Yeni araçlar ve sosyal medyanın yayılım gücü ile hepimizin düşüncelerinin, üretimlerinin değerli olduğu, etkileşimli bir süreç yaşayacağımızı düşünüyorum. 

NFT’deki gelişmeleri de yakından takiptesin. Sanatçı, koleksiyoner ve galeri ekosisteminde NFT’lerin şimdisi ve geleceği üzerine ne söylemek istersin? 

Doğru, gerçek nasıl tanımlarsak tanımlayalım peşine düşeceğimiz bir süreç başladı. Özellikle AI üretimler ile belki de en önemli şeylerden biri iz sürmek, onaylamak olacak. Dijital sanatın kopyalanabilirliği ve güvenliğe dair çok fazla sıkıntı var. Zamanla hepsinin çözülüp, NFT ve dijital sertifikalarının daha yaygınlaşacağını biliyorum. Bununla ilgili ülkemizde de Monoco.io gibi önemli oluşumlar var. Galeri, koleksiyoner ve sanatçı ağı içerisinde de ilişkileri etkileyeceğini düşünüyorum. Ama en büyük faydasının uluslararası bağlantılar sağlaması olduğunu söyleyebilirim.

 NFT sanat piyasasını nasıl değerlendirirsin? 

NFT piyasası spekülatif, dikkatli adımlar atılması gereken bir piyasa. Talep oluşturma, gündemde kalma gibi durumlar çeşitlilik üzerine sorgulamamız maddelerin sayısını arttırdı. Örneğin her NFT’yi sanat olarak değerlendirmek, ya da NFT’nin estetiğine dair sormamız gereken soruları atlamamak lazım. Bence net tanımlar yapmak için erken çünkü hala gelişen bir sistem var. Hatırlarsanız sadece 1 yıl önce mintlenecek eserlerin dosya boyutu bile önemliydi. Ya da 3D dosyaları NFT’ye dönüştüremiyorduk. Şu an engel olan bir takım durumların düzeltilmesini de yakın gelecekte deneyimlemeyeceğiz.

Gaga-wig

2022 yılında AR uygulaması Artivive’ın marka elçiliğine ve “Meta Creators of Tomorrow” programına seçildin. Şu sıralarda da NFT’lere de yer vermeye başlayan Contemporary Istanbul’un CI Bloom edisyonunda House of Brothers Lounge’da Hakan Sorar’la oluşturduğunuz ortak bir işiniz mevcut. CI Bloom ile iş birliği hikayesi nasıl başladı ve buradaki iş neye odaklanıyor?

CI Bloom ‘da Brothers ile işbirliği içerisindeyiz. Fırat Arapoğlu Küratörlüğünde YARAT Contemporary’de gerçekleşen “In a multiple perspective” adlı sergi için 3 ekranlı interaktif bir performans deneyimi gerçekleştirmiştik. Bu çalışmada amacımız küratöryal metine sadık kalarak video sanatı izleyicisini pasif izleyici konumundan müdahale eden konuma getirmek ve kontrol panelleri ile manzaraya çoklu bakış sunmaktı. Bunu yapmanın en önemli yollarından biri kendinden önceki tüm sanat disiplinleri ile bağ kuran “oyun sanatından” faydalanmaktı. Burada Brothers’ın önemli söylemlerinden biri olan “karışmak” kelimesini ele alarak sanat izleyicisini videoya karıştıran bir deneyim kurguladık. İzleyici kontrol panelleri ile manzara içerisinde gezinecek ve varoluş ile alakalı bazı keşif süreci yaşayacak. Kısaca eser için hibrit formlu bir machinima olduğunu söyleyebiliriz.

Kalben, Seyyal Taner gibi müzisyenlerle, şarkıcılarla da klip çalışmaları yaptın. Sanatını müzikle birleştirmek nasıl bir süreçti? 

Deneysel sanatçıları her zaman çok sevdim. Çok küçük yaşlarda MTV ile tanışmanın şansı olarak video müzik dünyası beni hep çok büyüledi. Türkiye’de de Mete Özgencil, Abdullah Oğuz gibi değerli yönetmenlerin klipleri ile büyümüş olmak benim için müziğin, dekorun, ışığın buluştuğu harika dünyaların kapılarını aralamıştı. 2008 yılından bu yana yüzlerce televizyon stüdyosu, dekor tasarladım. Dijital araçların gelişimi ile birlikte kalplerini bizlere son derece açmış harika yeteneklerle bir araya gelmeye başladık. Kalben ve Teoman’ın Robot Kozmonot düeti ile birlikte yolculuğuma yeni yollar eklenmiş oldu. Ardından sevgili Güneş Özgeç, Hakan Kalgıdım gibi son derece ilham veren dostlarla beraber üretme şansı yakaladık. Son olarak yine çocukluğumdan beri ilhamla takip ettiğim sevgili Seyyal Taner ile yolumuz kesişti. Son şarkısı oldukça politik söylemleri olan ve yapışılan koltuklardan kalkma talimatı veren bir şarkı. Onun 90’larda bol gösterili, ışıklı ve lunaparklı kliplerinden ilhamla, yapay zeka ile tek tur binmemiz, oturmamız gereken ve süremiz bitince kalkmamız gereken koltuklara değinmek istedik. Böylece yapay zeka ile bir lunapark kurguladık. Bu lunapark içerisinde zaman ve mekan sürekli değişim içerisinde. Seyyal Taner ise savuran bir balerin etek modeli oldu. Onu 3D modellemek çok keyifli bir süreçti. Kalben ile yolculuğumuz ise çok derinden, çok sevgi dolu ve birbirimizi anlayarak gelişiyor. Onun yeni şarkısı için de çalışmaya başladık. Yine yapay zekanın potansiyelleri ile onun yaratıcı dünyasını görselleştiren eşlikçiler olarak çalışacağız. Bir de Kalben ile Eski Dünyanın Yangını turnesi için sahne tasarımında ve LED ekran görsellerinde beraber çalıştığımız için çok mutluyum. Sanatçıların diğer disiplinlerden sanatçılarla kurduğu işbirlikleri çok önemli. O her zaman sanatçılar ve farklı disiplinler insanlarla bağ kurmayı seven, deneyimi beraber omuzlayan biri. İyi ki yollarımız kesişti. 

Türkiye’de dijital sanat üzerine yapılan çalışmaları, sergileri yetersiz veya az buluyor musun? Bu alandaki yeniliklerden bahsetmek ister misin? 

Tüm zorluklara rağmen son derece yaratıcı, etkileyici çalışmalar sergileyen, yılmadan üreten, alan açan,  destekleyen herkese çok ama çok teşekkür ederim. Dijital sergilerin altyapıları, teknolojik araç gereksinimleri daha masraflı olmasına rağmen son derece verimli projelerle karşılaşıyoruz. Herkesin emeğine sağlık. İyi ki varsınız! Demek isterim 🙂 Dijital sanatta coğrafya ve sınırların kalktığını düşünüyorum çünkü mecramız artık A şehrindeki X galerisi değil, çoğu zaman sosyal medya olduğu için etkileşim çok daha verimli ve fazla.

Türkiye’den veya yurt dışından takip ettiğin sanatçılar kimler? 

İlham aldığım onlarca isim var ama hep ilk akla gelenleri sayarak başlamak istiyorum. Tobias Gremmler ile çalışmak için canımı verebilirim 🙂 Erik Ferguson, Nick Knight, Es Devlin, Gareth Pugh Studio, Hideo Kojima ve Woodkid ilk aklıma gelenler. Kendi bedenimi dijitalleştirirken ilham aldığım sanatçıların başında Claude Cahun, Cindy Sherman, Nan Goldin gibi isimler var. Dijital bedeni dönüştürme hem sanatçı olarak kendi pratiğimi geliştirirken işime yarıyor hem de kendimi daha özgür hissetmemi sağlıyor. 

 İlerideki projelerinden bahsetmek ister misin?

Meta Open Arts’a seçildiğimi ilk size duyurmak isterim. Burada Facebook İstasyon için özel bir çalışma ürerteceğim. Bu çalışma başka bir AR çalışmaya ev sahipliği yapacak. 

“Islak hacim” serisi hamam, sauna ve tuvaletlere odaklandığım serimi tamamladım. Biraz daha arkeolojiye yönelmek, okumalar araştırmalar ve atölye çalışamalarına dahil olacağım bir süreç var. Solo kariyerime elbette tek de devam edeceğim ama Hakan Sorar ile duo olarak bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculuğun ilk durağı Aralık ayında duo sergimizle olacak. Burada arkeolojik bir bulgunun peşinde bir takım izleri paylaşacağız.

Önceki

NFT ve Akıllı Sözleşmeler Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Sonraki

Biyografi Sayfamızı Onur Ayı Boyunca LGBTQI+ Sanatçılara Ayırıyoruz:  Jason Dixon Zamora

Related Posts
Total
0
Share