Kerem Ozan Bayraktar:  ‘Yapay zekâ, çalışmalarıma daha önce olmadığı kadar özel bir boyut ekledi.’ 

İlker Cihan Biner, Kerem Ozan Bayraktar’la dijital dönüşümlerin dönemimiz estetik pratiklerini nasıl etkilediği, NFT-sanat tarihi ile sanatçı ve teknoloji ilişkisini konuştu.

İlker Cihan Biner

Bir estetik pratiğin özerk olması, “yapma ve ortaya konma biçimi” arasında yasasızlığın ortaya çıkması ile ilişkili. Bu açıdan yazılı ya da görsel, yalnızca eseri yaratmak anlamda değil, onun tüm veçheleriyle maddi yaşamı değiştirmeye yönelik müdahalesi/gücü önemli.

Peki söz konusu yapay zekâ ya da dijital formlar olunca durum değişir mi?

Kerem Ozan Bayraktar böyle bir soruya çok farklı perspektiflerden yaklaşıyor. Yaşadığımız dijital dönüşümlerin farkında olarak estetik pratiklerini ortaya koyuyor. Bayraktar’a yapay zekâ ile olan ilişkisini, görsel düzenlemelerin sürekli değişimini, NFT-sanat tarihi ilişkisini, günümüzdeki sanatçı personası gibi birbirinden farklı sorular sordum. Gelen yanıtların inceliği ya da kavramsal derinliğinin etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca sanatçının teknolojik gelişmeleri düz bir zaman algısıyla ele almaması, yapay zekâ-otomasyon meselesinde dikkatli duruşunu da eklemem lazım.

O halde Kerem Ozan Bayraktar ile yaptığım söyleşiye bağlanalım. Sanatçının işaret ettiği mevzulara yakından bakalım.

Kerem Ozan Bayraktar

Sanatta ‘zekâ’ tartışmalarının tarihsel bir seyri var. Işıklı, tanrısal yeteneklere sahip sanatçı personasının özellikle romantizme has değeri söz konusu. Fakat günümüzde yapay zekâ ve estetik pratik ilişkisinde bu sanatçı personası sizce ortadan kalktı mı? Yoksa etkileri hâlâ sürüyor mu?

Sanatçı hiçbir zaman böyle bir figür olmamasına rağmen kültür böyle bir imaj yarattı. Bu imaj özellikle kavramsal sanat sonrası hareketler tarafından bilinçli bir şekilde yıpratıldı ancak yıkılmış değil. Bugün büyük müzelerde hâlâ bu özel, adeta seçilmiş kişilerin yaşam hikâyeleri pazarlanıyor. Bu tür bir imajı hedefleyen sanatçılar da var. Sosyal medya da bu etkiyi arttırıyor. Ben açıkçası siyah giyimli cool sanatçı ve mimarlar görünce artık dalga geçiyorum.

Yapay zekânın farklı kesimlerde farklı etkileri var. Çağdaş sanat dünyasında sanatçı imajını sarstığını düşünmüyorum ancak diğer alanlarda özellikle de tasarım ve illüstrasyon alanında güçlü bir etkisi oldu. Yani zanaatin önemli olduğu sanat alanlarında bir sarsılmaya neden oldu bana kalırsa.

Güncel sanat hareket eden, yenilenen ve tüm bunlarla beraber çatışmalı bir ağ. Çalışmalarınızı yıllar içerisinde sürdürürken yapay zekâ ile beraber üretimlerinizin boyutlarında neler değişti?

Başka varlıklarla özellikle de makinalarla çalışmayı çok seviyorum. Bu sadece otomasyon işleri ya da asistanlık dışında, benim ilgilendiğim konuları da belirliyor. Yani kullandığım teknik ile üzerine düşündüğüm konular birbirinden çok ayrı şeyler değil.

Bu anlamda yapay zekâ, çalışmalarıma daha önce olmadığı kadar özel bir boyut ekledi. Gelişmiş bir teknolojiye çok kolay yollardan erişebilmek onu aktif kullanmayı teşvik ediyor. Fikirleri tartışırken, yazı yazarken, kendimi eleştirirken ya da görsel üretirken farklı zincirleme komutlardan oluşan bir yapı kurdum.

Kendi gözlüklerimin dışında dünyayı görmeme ya da ne istediğimi anlamama çok yardımcı oluyor. Çalışmalarımda sadece görsel üretimi değil aslında izleyicinin ilk bakışta göremediği tasarım ilkelerine dair biçimsel meselelerde de yapay zekadan faydalanıyorum. Bu çalışma biçimi beraberinde yeni etik, politik ve çevresel sorunsalları da çağırdı. Aslında kullandığım medyanın bir taraftan eleştirisini de üretmeye, etkilerini kavramaya çalışıyorum.

Respiration, 2019, animation, 5’24”

Argonotlar’da (1) kaleme aldığınız ‘Yapay Zekâ Elektrikli Koyun Düşler mi?’ adlı metniniz yapay zekânın boyutluluğunu derinlemesine tartışır bir konumda. Yazının ‘Sınırlar ve Farklar’ kısmında ‘’Remiks dünyasında bağlam, çok değişken ve akıcı bir hale gelirken, zamana ve mekâna ilişkin veriler silikleşiyor.’’ cümlelerini özellikle tırnak içine almayı uygun gördüm. Ayrıca şu ifadeleriniz de önemli: ‘’Yeni Medya sergilerinde sık sık gördüğümüz, hiçbir kaba sığmayan, durmadan eriyen, akan ve dönüşen, cızırdayan, bir türlü yerinde duramayan, her şeye biraz benzeyen ama kendisi hiçbir şey olmayan görselleştirmeler bu çağın bir ikonudur.’’ İşaret ettiğiniz meselede formların varoluş biçiminde yapma biçimi bir yasaya dahil olmuyor mu? Kritik-eleştiri böyle aşamalarda nasıl devreye girmeli?

Bu aslında çalışmalara hangi ölçekten baktığımızla ilişkili. Bir sanatçıyı yakın takibe aldığımızda farklar belirginleşiyor. Fakat şu anki kültür oldukça hızlı bir şekilde bakarak tüketmek ve bir sonrakine geçmek üzerine kurulu. Dolasıyla yapıtların görsel özellikleri dışındaki unsurları ciddi anlamda geri plana itiliyor. İzleyicinin herhangi bir sanat eğitimi yoksa yapıtla yakınlık kurabileceği en kolay katman da görsel olan. Görsellik üretiminde ise benzerlikler çok yaygın ve belki de bu normal. Photoshop’un ya da yağlı boya resmin sunduğu bir olanaklar uzayı var. Bu uzayların  yasaları elbette var. Örneğin yerçekimini veya kimyayı hesaba katmadan resim yapamayız. Burada mecranın baştan hangi dünyaya gireceğimizi büyük oranda belirlediğini düşünüyorum.

Mecranın kendisinin sınırları da aşağı yukarı belli olduğu için kullanım sıklığına göre benzerlik oranı artıyor. Örneğin “kitap” bir format olarak asırlardır hayatımızda. Bir sürü birbirine benzer roman var. Öte yandan artık kitap yazmayalım da demiyoruz. Demek ki hala bu formatın bize sunabildiği şeyler olabileceğine inanıyoruz. Ancak bazı sanatçılar için kitap formu çok sınırlı ve kurallı olabilir. O zaman belki dans etmeye başlar. Sonra bu gelenekselleşmiş formatlar da yeterli gelmeyince kendi ifade araçlarını geliştirmeye koyulabilir. O kırılmalarda yapıtlar arasındaki farklar iyice belirginleşmeye başlıyor.

İsmini koyamadığımız, kolay kolay kategorilere alamadığımız çalışmalar bu durum göze çarpıyor. Fakat özgün diller keşfetmeyi yeni bir alet, bir teknoloji bulmak ile karıştırmamak gerekiyor. Yeni medyadaki eserlerin çok büyük bir bölümü bu tuzağa düşüyor. Teknoloji yeni ancak ifadeler boğucu derecede geleneksel olabiliyor.

Diğer yandan benzer ifade biçimlerinin kullanılması her durumda yapıtların aynılaştığı anlamına gelmemeli. Sanatçının neyi mesele ettiği önemli bir boyut. Bu nedenle sanatçının kullandığı yapma etme biçimleri ile üzerinde çalıştığı sorunsalların birbirleriyle nasıl ilişki kurduğu incelenebilir. Burada sanatçının söylemi, iş üzerine yazılan yazılar, diğer çalışmalar vb. geniş bir bağlam var. Aslında sanat tarihçilerinin her zaman yaptığı şeyin dışında bir şey önermiyorum. Tek odak noktasından özellikle de sadece görsel üretimi üzerinden sanata yaklaşmamak gerekiyor. Bu durum geleneksel tekniklerle temsiller üreten bir ressam için dahi geçerli.    

Skins, 2019, transparency in lightbox, metal & cable

Sizce her teknolojik gelişimi ilerleme olarak kaydetmeli miyiz? Başka bir deyişle; ‘2023 yılındayız ve her şey çok gelişti’ mantığı neo-liberal rasyonalite diyebileceğimiz pozisyonlarda değil mi? Ayrıca yaşadığımız dijital çağın kırılmalarına, sapmalarına ya da zamana dair nasıl bir perspektif geliştiriyorsunuz?

Tek bir uygarlık ve tek bir hedef yok dolasıyla ilerleme değer mekanizmalarımızla ve ufukta neyi hayal ettiğimizle ilişkili bir şey. Örneğin kadın hakları açısından Türkiye’nin gerilediğini söyleyebiliriz. Buna karşın kanser tedavisinde son elli yılda çok ilerlemiştir diyebiliriz. Teknolojinin de etki alanı çok geniş. Yapay zekâ otomasyon konusunda çok ciddi bir ilerleme fakat beraberinde bir sürü sorunu da getirdi. Bir şeyleri hızlandırırkan bazı şeyleri de yavaşlatacak, ortadan kaldıracaktır. Hatta belki sonumuzu da getirebilir. Dolasıyla bir hedefe doğru akan bir uygarlık yerine çok dallı budaklı bir yapıyı metafor olarak kullanmak daha doğru geliyor.

Nftify’da söyleşi yaptığım herkese sorduğum bir soru var. Size de yöneltmek isterim: NFT sanat tarihinde bir kırılmaya yol açtı mı?

Sanat tarihinde kırılmalar oluyor mu artık? Bence sanat sıvılaştı kırılmak için tekrar katılaşması, içe kapanması, her şeyle bağlanmak yerine bazı şeylerden kopması gerekiyor. Bu da pek mümkün görünmüyor. Diğer yandan sanatın alım satım ve gösterim ağlarıyla sanat pratiği birbirini etkileyen fakat temelde ayrı şeyler. Merkeziyetsiz yapıları çok önemli buluyorum ama sanat yapıtının benzersizliği, orijinalliği, yapıt ile sanatçı arasındaki sözleşmeler vb. tam aksine merkezi düşünceler. NFT ile ilgili tartışmalı çok katman var hepsini ayrı ayrı açmak gerekir.

1)Kerem Ozan Bayraktar’ın Argonotlar’da kaleme aldığı ‘Yapay zekâ elektrikli koyun düşler mi?’ adlı söyleşisi: https://argonotlar.com/yapay-zeka-elektrikli-koyun-dusler-mi/

Önceki

Walmart ile POClab, Hip-Hop'a Saygı Duruşu Niteliğindeki 'Cultureverse'ü Tanıttı

Sonraki

Jerry Saltz, Refik Anadol’u Eleştirmeye Devam Ediyor

Related Posts
Total
0
Share